Yeni üyelere özel fırsatlardan yararlanmak ve tüm içeriklere erişim için bugün kayıt olun! Kayıt ol>

Türk edebiyatı; köklü kültürü ve yazarları ile Orta Asya’dan günümüze çeşitli eserleriyle varlığını sürdüren bir edebiyattır. Bu eserlerde; aşk, vatan, doğa, toplumsal sorunlar gibi birçok farklı konu üzerinde durulmuştur.

Yazılarında genellikle içsel çatışmalar üzerinde duran Cahit Sıtkı Tarancı çoğunlukla şiir yazsa da deneme, mektup, hikâye gibi farklı yazı türleri de yazmıştır. Şair eserleri ile hem geleneksel hem de evrensel düzeyde önemli bir konumda bulunmuştur. Yazılarının sade ve akıcı bir dille yazılmış olması onların evrensel ve zamansız olmasını tasdiklemiştir.

Sanat için sanat anlayışına bağlı kalmış, yazılarında bir bilgi gütme amacından çok duygularını okuyucuya aktarma amacındadır. Bireysel duyguların yanı sıra toplumsal sıkıntılar, yaşadığı dönemin sosyal durumu, insanlar arasındaki ilişkiler de eserlerinde önemli yer tutar.

Cahit Sıtkı Tarancı (1910-1956) 2 Ekim 1910’da Diyarbakır’da dünyaya gelmiştir. Asıl adı büyükbabasının da ismi olan Hüseyin Cahit’tir. Beş kardeşe sahip olan Hüseyin Cahit, ailenin ilk çocuğudur. Soylu bir aile olan Pirinççizade ailesine mensuptur.

İlköğrenimine 1917’de Numune-i Terakki-i Hamidî Mekteb-i İdadisi’nde başlamış, bir yıl sonra nakledildiği Mekteb-i Sultani’yi başarıyla bitirmiştir. Daha iyi bir eğitim görmesi için 1924’te Saint- Joseph Lisesi’ne gönderilmiştir. Şair burada birtakım yalnızlık duyguları yaşamıştır. Duygusunu çalışmakla atmaya çalışıp Galatasaray Lisesi’nin sınavlarını kazanmıştır.

Galatasaray Lisesi onun edebi kişiliğinin gelişmesinde ve yönlendirilmesinde asıl belirleyici rolü oynayacaktır (Korkmaz, 2002). Galatasaray Lisesi’nde ebedi arkadaşı olacak Ziya Osman Saba ile tanışırlar. İkisi arasındaki ilişki o kadar derindir ki Cahit Sıtkı Tarancı bir mektubuna şöyle bahseder:

“Ziya’cığım, İstanbul’dayken içime sıkıntı bastığı zaman sana koşardım, çünkü sen benim için yalnız vefakâr ve halden anlar bir dost değil, aynı zamanda açık havayı, güneşi, baharı, iyiliği de temsil eden, nasıl olup da insan kalıbına girdiğine daima hayret ettiğim bir meleksin. (…)” (Öztürk, 2020).

İki şairin arasında Türk edebiyatını etkileyen yazışmalar, Tarancı’nın vefatına dek sürmüştür. Arkadaşı Ziya Osman Saba’ya yazdığı mektuplar “Ziya’ya Mektuplar” adlı kitapta toplanmıştır. Mektuplar hatır sorma, özlem giderme, görüş belirtme, dostluklarına duyulan sevgi gibi konularını içerir.

1931’de Galatasaray Lisesi’nden mezun olduktan sonra Mülkiye Mektebi’ne girmiş ve burada şiir yazmaya devam etmiştir. 1933’te ilk şiir kitabı Ömrümde Sükut’u çıkarır. Tarancı’nın çocukluk anıları, özlemleri, içinde yaşadığı zamanın kişisel bunalımları ele alınmıştır.

En önemli edebiyat dergilerinden Servet-i Fünun’da ilk şiiri yayımlanan Cahit Sıtkı Tarancı, ünlü yazar Peyami Safa tarafından keşfedilip 1932’de Cumhuriyet gazetesindeki üç yazısıyla edebiyat dünyasına takdim edilir. Cahit Sıtkı ve Peyami Safa tanışmalarından itibaren on beş yıllık bir süreçte dost olurlar. Peyami Safa ve Cahit Sıtkı ile ilgili yazılan birçok kitap ve araştırmada bu iki muharririn dostluklarına dair bilgilere rastlamak mümkündür.

Cahit Sıtkı Tarancı 24 Ocak 1946’da CHP’nin düzenlediği şiir yarışmasında “Otuz Beş Yaş” şiiriyle birinciliği elde etmiş, sonrasında 108 şiirinin yer aldığı ikinci şiir kitabı Otuz Beş Yaş’ı yayımlamıştır.

Otuz beş yaş şiiri edebiyat dünyasının en önemli şiirlerinden biridir. Şiir insanın gençliğinde karşılaştığı sorunlarla yaşamının hızla geçtiği ve artık zamana karşı koyamayışı anlatılır.

”Yaş otuz beş! yolun yarısı eder.

Dante gibi ortasındayız ömrün.

Delikanlı çağımızdaki cevher,

Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,

Gözünün yaşına bakmadan gider.”

Otuz beş yaş şiiri ve diğer eserlerinde görülebileceği gibi şair yazılarında Batı edebiyatından beslenmiştir. Şair esinlendiği kişileri söylerken: “Villon’dan, Ronsard’dan başlayarak Superville’e, Pierre Emmanuel’e kadar bütün Fransız şairlerini okudum. Hepsinden de çok şeyler öğrenmişimdir. Bu arada özellikle Baudelaire ile Verlaine’e çok şey borçluyumdur.” demişitir. Esinlendiği ve etkilendiği diğer yazarlara örnek vermek gerekirse; Paul Valery, Arthur Rimbaud, Jean Baptiste Racine, Alphonse de Lamartine verilebilir.

1954’da geçirdiği bir felç sonucu yazılarına ara vermiştir. Tedavi amacıyla götürüldüğü Viyana’da henüz 46 yaşındayken zatülcenpten hayata gözlerini yummuştur. Naaşı Ankara’da Cebeci Asri Mezarlığı’na defnedilmiştir. Tarancı’nın doğup büyüdüğü ev, 1973 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından satın alınmış ve 29 Ekim 1973 tarihinde müze olarak hizmete açılmıştır.

Bu değerli şairimizin sade, yalın dilini ve kelimelerin ardında vermek istediği mesajları daha iyi açıklayabilmek için sevdiğim bir şiirini bırakıyorum.

Gidiyorum

Çölde bir yolcu gibi yalnızlığım içinde

Kavrulup gidiyorum.
Serseri bir rüzgar gibi hep ganimet peşinde

Savrulup gidiyorum
Serçekadar pervasız, bir günden ötekine

Atlayıp gidiyorum.

Bütün kumaşlarını açtığım gibi yine

Katlayıp gidiyorum.

Bir kış güneşi gibi ben keyfimin esiri

Görünüp gidiyorum.

Ne belli yerim var, ne de sevdiğim biri

Sürünüp gidiyorum.

Cahit Sıtkı Tarancı

Kaynaklar:
Ayvazoğlu, Beşir, Peyami Hayatı Sanatı, Felsefesi Dramı, Kapı Yayınları, İstanbul 2008
Öztürk, Fatma Nur (2020). Cahit Sıtkı Tarancı’nın Ziya Osman Saba’ya yazdığı mektup. Erişim:https://www.turkishliterature.net/cahit-sitki-tarancinin-ziya-osman-sabaya-yazdigi-mektup/, Ekim 2024.
Geçer, İlhan, Cahit Sıtkı Tarancı, Toker Yayınları, İstanbul 1998
Göze, Ergun, Peyami Safa Nazım Hikmet Kavgası, Selçuk Yayınları, İstanbul 1981
Korkmaz, Ramazan (2002). İkaros’un Yeni Yüzü Cahit Sıtkı Tarancı, Ankara: Akçağ Yayınları.