Yeni üyelere özel fırsatlardan yararlanmak ve tüm içeriklere erişim için bugün kayıt olun! Kayıt ol>

Türk Eczacıları Birliği eczacı odaları ile birlikte düzenlediği bölgeler arası toplantıların sonuncusu Muğla Eczacı Odası ev sahipliğinde gerçekleşti. Eczacıların artık katlanılmaz boyuta ulaşan sorunlarının etkisinde gerçekleştirilen toplantının sonuç bildirgesi de yayınlandı. Sorun başlıkları ve çözüm beklentileri kamuoyu ile bildirgede paylaşıldı. Özetleyerek aktarmak ve vurgulamak gerekirse öne çıkan başlıklara ilişkin değerlendirmemiz şunlardır:

  • İlaç fiyat kararnamesi yeniden yazılmalıdır. 2009 yılında o dönemin mali koşullarında, dövizin görece yatay seyrettiği ve ilaç fiyatında esas alınan avro kuru ile gerçek kur arasındaki makasın düşük olduğu dönemlerin gerçekliğine uygun yazılan ilaç fiyat kararnamesi bugünün ihtiyacına cevap vermiyor. Bugün ilaçta belirlenen avro kuru, gerçek avro kurunun yarısından bile daha az. İlaç üretiminde kullanılan ham madde, yardımcı madde ve ambalaj materyallerin çok büyük çoğunluğu ithal ve dövize bağlı. Bu koşullarda ilaç fiyatını enflasyonun bile altında tutarak baskılamak ilaç üretimini ve tedariğini tehlikeye atıyor. Piyasaya ilaç arzı azalıyor. Bunun iki önemli sonucu var, birincisi ilaç bulunamayınca tedaviler aksıyor ve halk sağlığı zarar görüyor. İkincisi gelirleri ilaç fiyatına bağlı olan; yerli ilaç sanayi, ilaç dağıtım kanalları ve serbest eczacılar enflasyon karşısında ezilerek, bu iş kolunda hizmet veren on binlerce yurttaş ekonomik sıkıntılarla burun buruna geliyor. TEB, sonuç bildirgesinde bütün paydaşların ilaç fiyatının belirlenmesinde söz sahibi olacağı yeni bir düzenleme beklentisini dillendiriyor ki haklı. Bu düzenleme ile hem sanayi, depolar ve eczacıların etkin olarak süreçlere dahil edilmesi hem de ilaç fiyatı değerlendirme komisyonunun senede üçten az olmamak üzere toplanmasının sağlanması gerekmekte.

 

  • İlacın en büyük alıcısı devlet. Bu nedenle ilaç alırken KKİ (Kamu Kurum İskontosu) uyguluyor ancak bazı firmalar taahhüt etmelerine rağmen KKİ ya hiç uygulamıyor ya eksik uyguluyor zararı en çok eczacı ve hastalar görüyor. Bazı ithal firmalar son dönemde perakende fiyat üzerinde ilacı eczaneye yollayıp, eğer reçete ile SGK’ya fatura edilirse, fiyat farkı faturası ile KKİ’yi ödeme gibi eczaneyi bürokratik bir işkenceye boğan bir uygulamayı yaygınlaştırmaya başladı. Özellikle bu uygulamanın önü alınmalı. Birçok eczane haklı olarak getirdiği ekstra iş yükü ve kdv maliyeti nedeniyle bu ilaçları karşılama noktasında isteksiz olmaya başladı. Firma ruhsatı kaybetmemek için devlete “iskonto yapmam” demiyor ama bu süreci zora sokarak, eczacıya yük bindirerek “iskontoyu” fiilen en az seviyeye düşürmeyi hedefliyor. Firma ve devletin arasındaki uzlaşmazlığın faturası eczacı ve vatandaşa kesilemez.

 

  • İlaç geri ödeme vadesi, SGK geri ödemesi ile aynı tarih olmalı. Bazı ithal firmalar ve depolar tarafından test edilen “vadeleri erkene çekme” girişimi, birçok eczaneyi iflasa götürür. Eczaneler birinci basamak sağlık hizmetinin ayrılmaz önemli parçasıdır. Zaten eczane ekonomileri, ilaç fiyatına bağlı kırılgan yapıları, yüksek enflasyon ve artan maliyetler ile yükselen giderleri ile zor durumdadır, bir de buna vadeleri geri çekme dayatması eklenince eczaneler nefes alamaz duruma sürüklenmektedir. Bu konuda devlet, eczacıyı ve eczaneleri koruyan tedbirleri getirmelidir.

 

  • Son yıllarda eczacılık fakültesi sayı ve kontenjanları artış gösterdi. Fakültelerin hepsinin yeterli akademik imkan ve kapasitede olduğunu söylemek zor. Sıralamada ilk yüz bine giren eczacılık öğrencisi olabiliyor. Bu da eğitim ve öğretimin kalitesini etkiliyor. Kamu ve vakıf üniversitelerinde bugün toplam 52 eczacılık fakültesi var. Toplam kontenjan 4740 öğrenci. 2018 verilerine göre her altı eczacıdan biri işsiz. Yeni mezunlar düşünüldüğünde bu oran katlanarak artacak. Eğer kamuda eczacı istihdamı şimdiden planlanmazsa işsiz eczacılar ordusuyla karşılaşacağız. Madem bu kadar fakültemiz ve yetişmiş eczacımız var, bu fakültelerin bir kısmını AR-GE merkezlerine dönüştürelim. Hemen her kesimin fikir birliği ettiği yerli ve milli ilaç hamlesinde, fakültelerimizi merkez üsler haline getirelim. Mezun eczacılarımızı da istihdam ederek, ilaç molekülü keşfi, ilaç üretimi seferberliğinin beyin ve emek gücü haline getirelim.

 

  • Kamudaki eczacılar, tüm kamu emekçileri gibi düşük ücretten muzdarip. Ayrıca diğer sağlık çalışanlarından farklı olarak eczacılar özlük ve emeklilik hakları anlamında daha geri durumda bırakıldılar. İvedilikle kamu eczacılarının talepleri yerine getirilmeli,

 

  • Deprem bölgesinde, afet döneminde bile kesintisiz ilaç hizmetini sürdüren eczacıların eğer talep ederlerse kamuya direk atanmaları, eğer serbest eczanelerinde faaliyete devam edeceklerse depo ve vergi ödemelerinin ertelenmesi, SGK prim teşvikleri ve ek hizmet bedelleri gibi desteklere ihtiyaç duydukları ortadır.

 

  • Bunlarla beraber hepimizin eczanelerde yaşadığımız bir dizi sorunlara çözüm önerileri, yardımcı eczacı ve ikinci eczacılık ile ilgili talepler, yeni mezunların önünü açacak destekler, SGK fark ödemelerindeki gecikmelerin giderilmesi, ısı-nem zorunluluğu ile uygulamaların tekrar gözden geçirilmesi, İTS stoklarındaki uyuşmazlıkların giderilmesi için eczanelere olanak tanınması, maddi teşvikler gibi konular ifade edilmiş. Hatta bildirgede unutularak yer bulmayan, sahte reçete mağduru eczacılar, hatalı ve keyfi kesintiler ile eczacıların kamu bürokrasisi ile yaşadığı sorunlar da var.

 

Birçok sorunla cebelleşen eczacıların sorunların en büyüğü -görüldüğü gibi- bozulan ekonomileridir. Yeni mezun eczacıları işsizlik tehlikesi karamsarlığa sürüklüyor. Çalışan eczacılar kamuda da olsa, özel sektörde de, toplum eczaneleri dediğimiz kendi serbest eczanelerinde de olsa çoğunluğu mutsuz ve yalnız hissediyor. Çünkü giderleri hayat pahalılığı ve enflasyon ile her geçen gün artarken gelirleri aynı oranda artmıyor hatta bilakis azalıyor. Buna bir de bürokratik angaryalar, baskılar, haksızlıklar eklenince iş dayanılmaz bir hal alıyor..

Örneğin iki üç ayda bir ilaç yokluğu baş gösterdiğinde eczacı hastasına ilacın “piyasada olmadığını” söylemek zorunda olmasına mı üzülsün, ciro kaybına mı üzülsün, kamu hizmeti verdiği halde “meslek hakkı” alamamasına ve sadece ilaç fiyatına endeksli mali yapısına mı üzülsün? İlaç fiyatı güncellenince aynı seviyede güncellenmeyen karlılık baremlerinden ötürü, zam gelince karlılığın azalmasına mı can sıksın? Eczacı bilim ve halk sağlığına kafa yoracağına, artan personel, kira, enerji masraflarına mı kafa yorsun? Yoksa ansızın çıkıp gelen ve kendi ihmalinden kaynaklanmayan dev bir “kesinti”ye mi kafa yorsun? Daha neler, neler..

Türk Eczacıları Birliği geçtiğimiz yıl Konya’da yapılan bölgeler arası toplantıda BİRLİK içerisinde eylemsellik sürecine geçtiğini duyurmuştu ve o sürecin bir neticesi olarak, basın açıklamaları yapılmış ve sonrasında 26 Kasım 2022’de Büyük Ankara Mitingi’nde sorunlar bir kere daha gündeme getirilmişti. Süreç içerisinde bazı olumlu gelişmeler yaşansa da, bu olumlu gelişmeler sadece günü kurtarmaya yetmişti.

Çatı örgütümüz TEB bugüne değin sorunlara çözüm ararken diplomasiye öncelik verdi. Görüşmeler yaptı, dertlerimizi anlattı, basına ve kamuoyuna sesimizi duyurmaya çalıştı. Muhatapları ise günü kurtaracak kadar karşılık verdi. Bundan sonra Türkiye’de yükselen emek hareketini de dikkate alarak, sağlık iş kolundak tüm branşlarla dayanışma içerisinde, özelde ise yerli ilaç sanayi, kooperatifler, depolarlar ve en önemlisi tüm eczacı camiası ile BİRLİK içerisinde eylemselliğe öncelik vermek uygun olacaktır.

Cevap bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir