
Prof. Dr. Ali Yağız Üresin:
İstanbulludur. 1980’de İstanbul Erkek Lisesini, 1986’da İstanbul Tıp Fakültesini, 1990’da Farmakoloji Uzmanlığını bitirdi. 1987-88’de İstanbul Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Kardiyoloji Bilim Dalı’nda, 1991-93’te Sandoz Basel Human Pharmacology’de çalıştı. 1993’te Yardımcı Doçent, 1997’de Doçent, 2004’te Profesör, 2006’da Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı Başkanı oldu. Faz I’den IV’e kadar her faz klinik deneme gerçekleştirdi, FDA’da dokümanları, uluslararası hipertansiyon çalışması baş araştırıcılığı vardır. Aynı zamanda İstanbul Tıp Fakültesi Klinik Araştırmalar Etik Kurulu ve Klinik Farmakoloji Bilim Dalı Başkanı, İÜ Klinik Araştırmalar Mükemmeliyet Merkezi ve İlaç Araştırmaları Merkezi Müdür Yardımcısı, İstanbul Üniversitesi Biyoteknoloji ve Genetik Mühendisliği Uygulama ve Araştırma Merkezi yönetim kurulu üyesidir. ICN (Uluslararası Klinik Araştırma Merkezleri Ağı) başkanlığı yaptı, yönetim kurulu üyesidir. Ateroskleroz Derneği Başkanı, Avrupa Hipertansiyon Cemiyeti Hipertansiyon Uzmanıdır. AB IMI (Innovational Medicines Initiative) Ülke Temsilcisidir. Yıllarca Erasmus Koordinatörlüğü ve Türk Alman Tıbbi İlişkiler Komisyonu Başkanlığı yaptı. Almanca ve İngilizce bilir. Mesleki ilgi alanları: Klinik Araştırma, Çevrimsel Bilim, Ateroskleroz, Hipertansiyon, Dislipidemi, İnflamasyon ve Bilgi Yönetimidir. Diğer ilgi alanları: Müzik, yazın ve çeşitli sporlardır.
İNFODEMİ ve Covid Sürecinde Bilimsel Yaklaşım
Hepimiz içinde bulunduğumuz toplumu, dünyayı anlayabilmek ve belki de kendimizi tanımlayabilmek ve hedeflerimizi gerçekleştirebilmek için bilgiye ihtiyaç duyuyoruz. İçinde bulunduğumuz teknoloji çağında, geçmişe kıyasla bilgiye erişmek oldukça kolay hale geldi. Artık tarihsel bir olayı detaylarıyla öğrenmek için kütüphanelerce kitap aramak; nasıl yemek pişirileceğini bilmek için başkalarına danışmak; evrenin gizemleri hakkında bir tartışmaya dahil olmak için iyi bir fizik öğrencisi olmak veya bir enstrüman çalabilmek için bir kursa kaydolmak zorunda değiliz. Aradığımız bilgilere hızlı bir internet aramasıyla kolaylıkla ulaşabiliyoruz.
Teknoloji geliştikçe, bilgiyle kurduğumuz ilişkide ihtiyaç duyduğumuz aracılar da ortadan kalkıyor. Peki gerçekten öyle mi? İnternette saniyeler içinde önümüze düşen sayısız bilgi, televizyon kanallarında karşılaştığımız haberlerde bize anlatılanlar, mesajlaşma gruplarında dolaşan yüzlerce metin ve görsel aslında nereden geliyor? Kaynağı ne, bu bilgileri kimler üretiyor? Ve dahası bu bilgiler doğru ve güvenilir mi?
Covid-19 pandemisiyle birlikte, içinde bulunduğumuz internet çağında gerek bölgeler ve ülkeler arasında, gerekse de toplumsal ve bireysel düzeyde bilginin üretimi ve dolaşımının oldukça yüksek boyutlara ulaştığını görüyoruz. Örneğin, Ekim 2019 itibariyle Twitter’da Covid-19 hakkında belirli etiketleri ve anahtar kelimeleri içeren tweet sayısı Ocak 2022’de iki milyara yaklaşmış durumda. Doğru bilgiye ihtiyacın arttığı böylesi kriz dönemlerinde, bilginin ne tür formlarda karşımıza çıkabildiğine ve nasıl bir hız ve hacimde dolaşır hale gelebildiğine hayret eder durumdayız. Karşılaştığımız bilgiler içerisinde komplo teorileri, söylentiler, uydurmalar, manipüle edilmiş bilgiler, propagandalar gibi güvenilir olmayan veya doğruluğu kanıtlanmamış pek çok tür bulunabiliyor. Bilgi ihtiyacımıza karşılık birçok bilginin üretilmesi, bu bilgi yığını arasında hangisinin doğru hangisinin yanlış olduğu konusunda bizleri kararsızlığa ve bazen de yanlış kararlar vermeye itiyor. Bu durum da bizleri pandemiye eşlik eden, pandemiyle mücadeleyi zorlaştıran farklı bir krizle karşı karşıya bırakıyor.