Yeni yılın ilk “e-buluşması”nda NPFUAM Müdürü, Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dahili Tıp Bilimleri Bölüm Başkanı ve Rektör Danışmanı olan Prof. Dr. Tayfun Uzbay ile harika bir etkinlik gerçekleştirdik. Yan yana gelmesi zor gözüken “cehalet” ve “bilim” den yola çıkarak oluşturulan bir kavram olan “Cehalet Bilimi” üzerine küreselleşmiş dünyanın bilime etkilerinden, eğitim sistemimizden, cehalet bilimcilerinden bahsettik.
Eğer henüz üyelik kaydınızı yapmadıysanız şimdi tam sırası. Üyelerimize özel avantajlardan faydalanmak, gelişmelerden ve kampanyalardan hemen haberdar olmak ve size maksimum faydayı sağlayabilmek için her geçen gün yenilerini eklediğimiz hizmetlerimizle mesleğinize katkıda bulunmak için
James Madison’un “Bilgi daima cehaleti yönetir.” sözleriyle başladığı konuşmasında Prof. Dr. Tayfun Uzbay, gerçek bilginin daima cehaletten üstün geldiğine, sorunun gerçek bilgiye nasıl ulaşılacağını ve onu kullanmayı bilmekten geçtiğine vurgu yaptı. Gelişmiş olarak kabul edilen ülkelerin bilimsel bilgiyi teknolojiye çevirebildiğini, bu teknolojiyi de ekonomiye katma değer sağlamak üzere kullanabildiklerine dikkat çekildi.
İnsan karmaşık bir çevrede yetişiyor. Çevreye adapte olabilmesi ancak doğru bilgiye ulaşmasıyla mümkün ve daha kolay. Bilgiden uzak insanın çevreye adapte olamadığı tam tersi durumda ise toplum karmaşa içinde yönetiliyor, sömürülüyor. Bu noktada güçlü kültürel birikim, ekonominin kuvvetli olması, doğru işleyen hukuk sistemi ve etik değerler büyük önem taşıyor. Bilim güvenli toplumsal yaşamın, güvenli ilişkilerin garantisidir. Bilim insanın tamlık arayışındadır.
İnsanın Anlam Arayışı kitabının yazarı Viktor Emil Frankl’a göre; bir bilim insanı için hayatın anlamı hangi koşulda olursa olsun gerçeği aramak, insanlar ve insanlık yararına çalışmaktır. Bilim ün ve para kazanmanın bir aracı olmamalıdır. Tabi ki bilim insanları da para kazanmalıdır ama sadece para kazanmak için yapılan bilim gerçek bilim değildir. Buradan bilim insanlık için yapılır anlamını çıkarabiliriz. Ama artık küreselleşiyoruz, bu eksende bilimsel yaklaşımlarda da bir dönüşüm yaşandı. Tek kutuplu bir dünyada kapitalizm yalnız kalmaya başladıkça bilim ticarileşmeye başladı. Bugünkü bilim yaklaşımlarının daha da ticarileşmiş olduğunu görüyoruz.
Prof. Dr. Tayfun Uzbay, konuşmasında günümüz dünyasının önemli kavramlarından birini “Post Truth” ele alıyor. Yalan söyleyerek insanların algısını yönetme, algıyı gerçeklikten uzaklaştırarak yönetme sanatı da diyebiliriz buna. Bu sadece ticaret ve parayı düşünerek gelişen bir yaklaşım. Yalan eskiden de söyleniyordu ama bu kadar yayılmıyordu. Günümüzde doğru bilgi kadar yalan haberler, kaynağı araştırılmamış bilgiler de sosyal medya aracılığı ile hayatımızda büyük yer alabiliyor hatta bazen doğru bilgiden daha çok konuşulup, güveniliyor. Doğruların, kanıta dayalı bilginin önemsenmediği bir dönemdeyiz. Yalanla gerçeklik arasındaki ayrım gittikçe silikleşiyor ve bilgi kirliliği gittikçe artıyor. Bu sırada Robert N. Proctor bilgisizlik, cehalet bilimi olarak adlandırabileceğimiz “agnotoloji” kavramını ortaya atıyor. Siyasi ya da ticari bir çıkar elde etmek için kasıtlı kafa karışıklığı yaratılması da diyebiliriz buna. Bilginin erişilebilir olması o bilginin doğru olduğu anlamına gelmez. Algı ve tercihlerimiz yönlendiriliyor olabilir bu yüzden bilgi analiz edilmeli.
Daha sonra toplumda saygı gören ve düşünceleri çokça yer bulan popüler insanların verdiği yanlış bilgilerden ve bu bilgilerin toplumda nelere yol açtığından bahsedildi. Aşılar otizm yapar mı, kokoreç mutluluk verir mi, homeopati bilim midir, Prozac abartıldığı kadar yararlı bir ilaç mıdır gibi birçok soruya cevap verip bu soruların arkasındaki gerçekleri ön plana çıkardı Tayfun Uzbay.
Gerçekten özgür, bağımsız bir devlet olmak istiyorsak gerçek bilgiyi üretmemiz ve bunu kullanmamız çok önemli. Çevrede birçok bilgi kaynağı var ama gerçek bilgiyi bulmak için çıplak dikkate sahip olmak gerekiyor. Bu da eleştirel düşünme ile mümkün. Bu noktada tabanı etik bir kolu bilim bir kolu hukuk olan bir üçgen düşünebiliriz. Etik yoksa bilim yapılabilir ama bu durumda yapılan bilim mış gibidir. Aynı şey hukuk için de geçerlidir. Bilim ve hukuku etik zeminde yapabilen ülkelerin çağdaş ve kaliteli bir toplum olduğunu söyleyebiliriz.
Oku, yaz, düşün ve hayal et. Üniversitede o konu hakkında yazı yazabilecek kadar okunur, derinlemesine bilgi sahibi olunur. Sonra okuduklarınızı yazılabilir seviyeye getirir, yazdıklarınız hakkında düşünürsünüz. O zaman hayal kurabilirsiniz ve hayaliniz büyük ihtimal gerçek olur.
Atatürk’ün “Benim manevi mirasım bilim ve akıldır.” sözüyle bitiriyor konuşmasını Prof. Dr. Tayfun Uzbay. Cehalet bilimcileri ise hiçbir koşulda Atatürk’ün mirasçısı olamaz.