Yeni üyelere özel fırsatlardan yararlanmak ve tüm içeriklere erişim için bugün kayıt olun! Kayıt ol>

Sevgili şifalı eller, 14 Mayıs Eczacılık Günümüz kutlu olsun!

Pandeminin karanlık atmosferini yeni yeni arkamızda bırakmaya başlamışken, temkinle araladığımız perdenin ardından dışarıya bir göz atma fırsatı yakaladık, dün. Masmavi gökyüzü, canım Haliç ve sıcak bahar rüzgârı ile buluşmamızı sağlayan İstanbul Eczacı Odası’nın katkıları ile değerli mesleğimizi müzelere layık bir resim tablosu yaratır gibi sözcükleri ile işleyen konuşmacılarla buluştuk, sanatımızı seyre doyduk, çok şükür!

Çok şükür diyorum, çünkü nihayet, aylardır çekilen eziyetin karşılığında mesleğimizin güzelliğini hatırlatan bir buluşma ile tekrar nefes aldık ve umut dolduk.

Katılma fırsatı olmayan meslektaşlar ve merak eden herkes adına birkaç ‘bayram’ notunu iletmek için hemen kaleme sarıldım. Hem kendime bir anı hem de dostlara bir paylaşım olması dileğiyle…

Afife Mat… Son dakika planımı değiştirip alelacele eczacı buluşmasına kayıt yaptırma sebeplerimden birisi oldu kendisi, canım hocam. Meslek içi onur ödülüne layık görüldü. Bilenler bilir Afife Hocamızı, farmakognozi ve eczacılık tarihinin bel kemiğidir kendisi. Yüksek lisansa başlama kararımı almaya çalışırken duygusal destek ihtiyacı ile kapısına koştuğum gün, hocam da emekliliğini ilan etmiş, okulda son işlerini toparlıyordu. “Hocam, bundan sonra ne yapacaksınız”, dediğimde, “Benim yapacak çok işim var. Yazılacak çok şey, okunacak çok şey var. Daha işimiz bitmedi”, demişti. Işıldayan gözleri ile “daha umut var” mesajını aldığımda bana da akademinin kapıları tekrar açılmıştı.

Prof. Dr. Afife Mat, dün kanlı canlı aramızda olamasa da video ile katılım sağladı ve online bir teşekkür mesajı ile salonda bulunan herkese “daha işimiz bitmedi” alt metni ile ilham oldu, sağ olsun!

Ödülünü vekaleten almaya gelen Doç. Dr. Esra Eroğlu Özkan’ın farklı bir oturumda paylaştığı Hamamelis Virginiana ve Leontopodium Alpinum ekstrelerinin etkileri ile ilgili kıymetli bilgiler bir kez daha öğrencilerinin üzerindeki Afife Mat etkisini gözler önüne serdi. Hem tarih hem de gündemle özdeşleşen hem inovatif mizah hem de sosyal mekanizmanın dinamiklerini akılda tutan canlı sunumu ile hepimizin aklına Alp yıldızı çiçeğinin efsane hikayesini kazıdı. Görünen o ki Alp yıldız çiçeğinin ekstresini içeren preparatları yakın zamanda daha fazla eczanelerde göreceğiz. En azından antiaging sevdalılarının peşine düşeceği kesin olan türlü kozmetik deri ürünü ile karşılaşacağız.

‘6 Konu 6 Konuk’ paneli ile zihnimizi ve vizyonumuzu açan multidisipliner bir içerik sunulduğuna da değinmemiz lazım. Ufuk Tarhan ile fütürizm dünyasına hızlı bir giriş yaptık. Ne yalan diyeyim, hepimiz değişimden korkuyoruz, doğru. Ancak Ufuk Hanım’ın vurguladığı gibi, yaşamak istiyorsak değişime uyum sağlamalıyız. Şayet bir şeyler başarmak, yeri yerinden oynatmak istiyorsak ‘dönüşüm’ yaratmalıyız. Çok kısa bir süre sonra eczanelerde köklü değişimlerin olacağının sinyalini verdi Ufuk Tarhan. Nasıl gelişmeler? Paylaştığı bir fotoğraftan anladığım kadarıyla bir ilaç otomatı bile eczanede belirebilir, birkaç seneye! En az temasla, en az enerji harcayarak en çok verimin sağlandığı bir sağlık yönetim süreci bizleri bekliyor. Ayrıca teknolojinin çok güzel bir tanımını da yaptı: Az şeyle çok şey yapmak. Benim vizyonuma eklediği en güzel şey, unuttuğum veya ötelediğim ‘hayal kurma’ eylemini yeniden gündemime getirmek oldu. Olabildiğince hayal edin ve olması gerekene uzanan yolda yürümekten azla vazgeçmeyin.

Bu panelin benim gözümdeki asıl onur konuğu ise (pozitif ayrımcılığım için bağışlayın ancak ben bir İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi öğrencisiyim) Doç. Dr. Ayca Yıldız Peköz Hocamdı. Kendisi ve ekibi ile şahane bir pandemi dönemi ‘icat’ı çıkardı ve korktuğumuz o küçücük virüsün tedavisinde rol oynayacak ilk patentli ürünün hazırlanmasına ön ayak oldu. Bu kocaman başarının adım adım nakış gibi işlendiği dakikaları ve dönüm noktalarını Türkiye’nin çarpıcı gerçekleri ile beraber vererek bize ‘ne kadar zor’u başaran bir millet olduğumuzu bir kez daha hatırlattı. Aslına bakarsanız biraz buruk biraz da umut verici bir etki bıraktı Ayca Hoca’mın söyledikleri. Tüyleri diken diken eden kısım ise kesinlikle eczacıları cadılara benzettiği kısımdı. Her zaman olduğu gibi bu benzetmeye yine bayıldım! Şifadan bu kadar korkan, değişimden bu kadar çekinen, kontrolü yitirince her şeyi kırıp döken kusurlu bir sosyal yapının evvel ezel ensemizde olduğunu, hep olacağını, buna rağmen süpürgemize atlayıp yola koyulmamız gerektiğini gülen yüzlerimize bir kez daha sundu. Alkışlarımızla teşekkürlerimizi sunduk bizler de…

Unutmadan geçmeyelim, Metin Uca’nın şahane moderatörlüğü ve kırmızı papyonunun muzipliği bayramımızın en önemli rengiydi. Öyleyse Metin Bey’in kitabının adıyla bitirelim bu yolculuğumuzu:

Tanrı Vermiş Pırasa, Hiç Yenir mi Yarasa!?

Elif Karamürsel / Senior Pharmacovigilance Specialist

Cevap bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir